Saturday, November 9, 2019

10 Kasim

Amerika'da yaşıyoruz, öyleyse şöyle diyebiliriz; Jefferson, Washington, Hamilton eşittir bir Atatürk. Aydınlanma devrini yaşayamamış sefil Anadolu'yu, Rumeli'yi, İngiliz'in, Fransız'ın, İtalyan'ın, Yunan'in köleliğinden, padişahın, halifenin, ulemanın kulluğundan kurtarıp medeni ve özgür bir millet yapmak için canla başla çalışıp  ömrünü de erkenden tüketmiş, bir Mozart, bir  Einstein gibi az rastlanır bir dahi, bir devrimci, devlet adamı, biricik Atatürk'ümüz öleli 81 yıl oldu bu yıl. Bu yıl da her yıl gibi Anıtkabir'e gidiyor, heykeli önünde saygıyla eğiliyoruz. Atam dokuzu beş gece öldü derken gözlerimiz buğulanıyor, ama en önemlisi hayıflanıyoruz, senin yapmak istediklerinin üstüne taş koyamadık, tam tersi senin tepelediğin o uygarlık düşmanlarının, kurduğun cumhuriyetin ırzına geçmesine izin verdik. Ve bunu da Cumhuriyet'in kurallarına uyar şekilde alttan alttan, usulca, uhuletle ve suhuletle yaptılar. Senin adam etmeye çalıştığın o millet var ya işte o Türk insanı bu zebanileri tekrar tekrar başa geçirdi.

Çünkü sen şapka giyeceksiniz, uygar insanlar gibi yaşayacaksınız, o geri kalmışlık etikeki olan fesi çıkaracaksınız dediğinde göstermelik değişen şapkalar beyinleri değiştirmeye yetmedi. Frenk icadı dediler gunah dediler ama Ata'ya karşı gelmemek için arasına tülbent koydular, ki secde ettikleri alınları fregin şapkasına değip cehennemlik olmasınlar. Ölümüyle kuytuda bekleyen köpekler tekrar siyaset sahnesine çıktı; en büyük ihaneti yaşamında olduğu gibi ölümünden sonra da en yakınındakiler yaptı. Beş para etmez beşler, onlar, binler, onbinler, İslama endeksli toplumu usulca tekrar Osmanlı çizgisine getirmeyi başardılar. Şimdi sadece ismine Saltanat denilmeyen bir dikta yönetimi var Türkiye'de. Hiç bir yetkisi olmayan meclis göstermelik olarak seçiliyor, halkın pusturulup, korkutulup, hapislerde çürümesine göz yuman bir muhalefet sözüm ona yapılıyor. Eğer onu bu yıl da 81. defa anacaksak en azından utanalım diye söylüyorum. Çünkü şeriatın yeşil püskülünün sallandığı bir Türkiye, Atatürk'ün arzuladığı bir Türkiye'den çok çok uzak. Bu feci durumun karşısında kifayetsiz muhalefini dahi değiştiremeyen bir ülkenin evladı olduğum için utanıyorum.

Seni anmak Cumhuriyet Bayramı'nı kutlamak bir avuntuya dönüştüğü için utanıyorum. Ancak zayıf beyinler, ileriyi göremeyenler avunur. Biz neden bu durumdayız, neden durumu değiştirmek için çaba harcamıyoruz, neden isyan etmiyoruz ? Bu neden soruları aslında 10 Kasım'a kalmadan sorulması gereken sorular elbette, ancak o kadar statükoyu kanıksamışız ki bu günlerdeki gövde gösterilerimizle hiç bir etkimizin olmadığı ülke yönetiminde sanki hak sahibiymiş gibi afaki bir yanılsama içindeyiz. Utanıyorum çünkü Atatürk'ün Türkiye'si  bir başka Orta Doğu ülkesi oldu, ayaklar baş oldu, takunyalılar, kifayetsiz muhterisler, bilimi, hakkı, hukuku çiğnedi, ordusunu lav etti, özgür düşünce sahipleri, yazarlar, şairler, vatansever askerler zindanlandı diye utanıyorum. Senden sonra her aşamada geriye gittik sevgili mavi gözlü dev. Seni anmışık anmamışık pek bir anlam ifade etmiyor, çünkü bu utançla yaşamak, seni anma kandırmacasından çok daha sahici ve can yakıyor.

Dokuzu beş gecede takılı saatim, yitip giden Türkiyem için baktığımda senin yüzünü görüp biraz olsun en kötümser durumlarda dahi umudun önemini bana hatırlatıyor. Tamamen yeise kapılmak istemiyorum, ama durumun vehametini de iliklerimizde hissetmeliyiz diyorum. Bir an evvel bu düzeni değiştirmek için çaba sarf etmek onun heykeline gelmekten çok çok önde, onun hatırası ve idealleri uygar, laik bir ülkede yaşama özgürlüğü için savaşalım, üstümüzden  ölü toprağını atalım, muhalefet yapalım diyorum. Seni anmak artık eylemle yapılmalı, kuru gürültüyle değil diyorum Türkiyem. O vatanım kokan Türkiye havasını tekrar gururla içime çekmek istiyorum, işte o zaman seni anarken utanmayacağım, bıraktığın uygarlık vesayetini yerine getirmiş bir milletin bireyi olduğum için övüneceğim, o gün gelene kadar savaşacağım senin ideallerin için bıkmadan usanmadan, çünkü başka bir yol yok bizim için, biz kefenimizi giyip çıkmadık yola diğerleri gibi ama gereken onlara kefen giydirmekse gerekeni de yapmaktan zerre kadar geri durmayız. Yasasin ozgur dusunce, serbest konusabilme ve yazma ozgurlugu, yasasin dinden ozgurluk, yasasin laisizm.

Tuesday, April 23, 2019

23 Nisan Islam Bayrami

Sri-Lanka’ya hiç şaşırmadım, bekliyordum ne zaman olacak diye. Politik İslam diye bir uydurma kavram yoktur. Çünkü İslamın tarifi ve tarihi politiktir. Gücü kılıçtan geçirerek elinde tutan savaşçıl bir dindir İslam. Doğrucu Davutlar hemen atlar hangi din değil ki diye. Ben onlara "sorry ass liberaller" diyorum. İslam farklı; Haçlı ordusu da kafa kesti ama ordu haline on yüz-yıl sonra geldi.  Otuz yıl savaşları ve Augsburg anlaşması da yetmedi, Bruno dünya evrenin merkezinde değildir dediği için Roma'nın orta yerinde sallandırıldı, nasıl Kubilay'ın başı kör testereyle kesilmişse İsa'nın dini de kesti, biçti, ancak bu dinin yayıldığı coğrafya insanı, Arap milletinden genetik olarak farklıydı, onun için daha ileri gidebildi, reform yaptı ve dini yönetimin dışına itebildi, tam manasıyla dinden özgür bir siyaset izlenemese de, Muhammed'in sapkınlıkları bu genetik yapıya uymuyor. Buna karsin Islam ne yapti: İslam orduları daha birinci günden kervanları yağmalamakla işe başladılar.


Merdan Yanardağ hep diyor ya siyasal İslam diye, yanlış konuşuyor. İslam hem siyasi ve hem de herşey. İslam hayata hükmeden bir yaşama ve yönetim biçimi. Siyasal olmayan bir İslam her şeyden önce kendi kitabına aykırı. Bunu söyleyenlere Müslümanlar kafir olarak bakar, çünkü kitapları aynı yakıştırmayı yapar. Cihatsız yumuşak bir İslam algısı yaratmak boştur. Savunamazsınız. İslami kullarak Müslümanı deviremezsiniz. İslamda değişiklik yapamazsınız, kalkışanın kitaptaki cezası ölümdür. Anadolu İslami diye de bir şey yoktur. Erdoğan’ı seçen yine o dinine yandığımin Anadolu insanı değil midir ? Anadolu İslami da aynı kitaba aynı  peygambere inanmiyor mu ?.


Bertrand Russell'in dediği gibi, çoğu müslüman, kitabın ne dediğini bilmeden kendilerine göre erdemli bir dünya portresi çizmeye çalışırlar, ancak bu portre Islama taban taban zıttır, bu çelişki içinde yaşayan İslam ülkeleri hiçbir zaman gerçek manada kalkınamazlar, Çünkü aklı ortaçağda kalmaya yeminli bir anlayışla, ileri gitmek mümkün değildir. Atatürk de İslam'ın tamamen Muhammed'in yarattığı bir aklın ürünü olduğunu ve amacının dünyayı yakarak yıkarak domine etmek olduğunu ifade etmişti. Sadece ifade etmekle de kalmadı, belki de İslam'a varolduğundan beri tek ve etkili şaplağı vurabilen yegane insan oldu. Kuyruk acıları bundandır. O "sorry ass" aydınlar da hala Anadolu İslami veya Siyasal İslam deyip dursunlar, cihatçı güçler her türlü kılıfa girmekten çekinmeden linç etmeye devam edeceklerdir.


Islam kandırmacasini yaşayarak İslamla mücadele edemezsiniz. Bir İmamoğlu gelir bir Müezzinoğlu gider, bu terane de sürer gider ta ki İslama bel bağlamadan kiminle savaştığını bilen biri çıkana kadar.  Bu arada da yavaş yavaş İslam da Cumhuriyet'i kemirir, cılız, garabet bir hale sokar. 23 Nisan 2019'da yani Samsun'dan 100 yıl sonra Türkiye'nin geldiği durum Cumhuriyetçilerden çok Cihatçıların bayramıdır, bugün Millet Meclis'nin durumu ve itip kakılan ana muhalefetin hali ortadayken eskiye bakıp hayıflanıyorum; ne kadar geriye gittik diye. Ben kesinlikle farklıyım, "Ayyıldız"siz bir Türkiye belki de bir ütopya. Benim mensup olabilecğim bir toplumda İslam olamaz, ama İslamsız bir Türk halkını hayal etmek de enayilik - en çok gelinebilen nokta Atatürk'ün çabalarıyla oldu. Gerisi fasarya.