Friday, December 25, 2015

O


Biz mechul gelecegimizin bizi gozeterek sekillenmesini isteriz. Bunu da kendimizden farkli ve ustun bir varliga, bir guce, bir enerjiye, veya  tanri ya da tanrilara siginarak ifade ederiz.

Kimilerimiz "O"'na isim koyar, kitaplarini ve secilmis mesihlerini icsellestirir, kimimiz ise ruhani bir dogaya inanir ama sonucta kim ne yoldan giderse gitsin temelde tatmin edilmeye calisilan insanin gelecek icin kaygilarini azaltmanin ic huzurudur. "O",  en basit tanimiyla,  bizden olmayanin bizi korudugu fikrine inanmanin gonul rahatligidir. Aslinda bu siginma icgudumuzun temel nedeni, dogumla sonu onceden kesinlesmis biteviyelik duygusu, yani olumdur.  Neticede olumlu varolus bilinci bize "O"'na siginmayi yaptirimlar. "O",  bazilarimizca yuce varlik, evrensel ruh, pozitif enerji,   Tanri, Tanrilar, kutsal kitaplar gibi nitelendirilir. Insanlik tarihi bu ruhu ararken, bu ruhlara isimler koymak ve onlari mistiklestirmek yolunu secmistir. Temelde tarafsiz, zaman ve boyutlar ustu bir Tanri, ve onun icinden cikan iyilik ve kotuluk ikizi bu inanclarin temelini olusturmustur. Bu ruhlar farkli dinlerde farkli isimler almistir; Perslerde, Ahura Mazda ve Angra Mainyu iyilik ve kotuluk ikizini tanimlarken, Araplar icin dort guclu melek Cebrail, Mikail, Israfil ve Azrail materyal dunyanin isleyisini duzenlerler. Yahudiler icin Talmud ve Kabala'da en cok adi gecen melekler Uriel, Raziel, Metatron ve Laila'dir. Bunlar aydinlanmis varliklar olup, evrenin her tarafinda isiklar sacarlar ve evrenin isleyisini duzenlerler. 


Bu farkli ifadelendirmeler genelde kisinin yetistigi cografya, ailesi ve mensup oldugu irka bagli olarak degisebilir.  Coklukla Avrupali Katolik bir ailenin cocugu Katolik,  Orta Dogu'lu Musluman bir ailenin cocugu da Muslumanlikla buyur,  yasar ve "O"'nu, kendi yetistigi kimligiyle ifade etmeye calisir.


Insan olumlu yanlizligini ancak olumsuz bir varlikla cozebilecegini kendiliginden cikarimsar.  En kestirme cozum olumsuz bir Tanri dusuncesidir. Olumlu bir hayatta olumsuz bir varliga siginmaktan daha dogal ne olabilir ? Gormedigimize, duymadigimiza kanitsiz inanmaya ne kadar dirensek de olumsuz bir guce inanmakta nedense hic zorluk cekmeyisimizin nedeni ancak bu icsel zayifligi sorgulamadan kabullenmemizle aciklanabilir. Varolus yolculugunun en kestirme cozumu olan olumsuz bir varliga nedensiz ve sualsiz siginma naifligine zayiflik olarak bakmayip, blakis olumsuze siginmanin guclu olmak oldugunu kendimize inandirmaya calisiriz hep. Bu kandirmacanin cikis noktasi olan icsel siginma gudusu, olumu, yitiklik ve bitmislik olarak gormekten kaynaklanmaktadir.


Oyleyse, torpulememiz gereken olum korkusudur, cunku olum korkusu, akilla dusunmenin onune gecer. Dusunce gucunu istemsiz kaybedisimizin nedeni olume olan tutsakligimizdir. Isa'dan sonraki donemde sekillenen gnostik anlayis Tanriya yani "O"'na akil ve bilgiyle ulasilmasini savunur.  Bu yaklasim insani, materyal dunya ile "divine" yani ulu kozmiklik arasina koyar. Insan materyal dunyadan uzaklasip ruhani ve evrensel huzura ulasabildiginde "O"nu bulur. Yunus Emre ve Pir Sultan Abdal, kendilerini "O"'nu bulmaya adamis Anadolu'nun gnostik kesisleriydi. Bu arayis, yani olumsuz ruha yakinlasma, yine materyal dunyanin akilla yorumlanip, algilanmasiyla mumkun olur. Bir kac ornek vererek aciklamak faydali olacaktir:


Insanin diger canlilardan ustun oldugu yanilgisi, bizim sekillerin otesine gecmemizi engeller,  dunyayi ve diger canlilari algilama alistirmalarinda tarafsiz dusunmeye set ceker. Insanin bu boburlenisi Darwin'in de dedigi gibi yercekimini alalade bulur ama aklin beynin salgiladigi kimyasallardan ibaret oldugunu gormezden gelir. Halbuki dogada nesneler ve canlilar cok farkli sekillerde bir biriyle konusurlar. Sadece kokulari kullanarak anlasan ve insanin "kucumsedigi" bir cok canli turu vardir. Hem bu iletisim sozcuklerin riyakarligini tasimadigi icin cok daha etkili ve ustun bir anlasma seklidir. Kandirma, ve ihanet dogadaki anlasma sekillerinde pek ender gorulur. Kendi kokunuzu degistiremezsiniz, kotu niyetinizi maskeleyemez, yalan soyleyemezsiniz. Bu acidan bakinca belki de onlar dusunce ve hislerini maskelemeye gerek duymayan insandan ustun varliklar gibi gozukebilir. Bir kusun kanatlariyla ucabildiniz mi hic ? Onun beyaz bulutlarin icinden gecerken hissettiklerini duyumsayabildiniz mi ? Doga bilimci Eugene Marais karincalarin yasamini incelerken, bizim gibi konusmamalarina ragmen tum bireylerin gorev ve sorumluluguyla sekillenmis, inanilmaz bir toplum duzenine ve kolonilerin farkli adetlere sahip olduklarini  kanitlamistir. Ornekler bitmez, ancak esas olan insanin kendini dev aynasinda gorme yanilsamasidir.  Bu anlamsiz ustunluk sevdasi insanin olumsuzu arama misyonunda buyuk yanilgilara dusmesine sebep olmustur.


Insani, herseyin ustunde gordugunuzde, evreni algilamada ilk yanlisligi yapmis olursunuz. Daha da kotusu, kendi olagelisimizi, bu borburlenme neticesinde dinsel ve irksal temellere oturturuz. Kendinizi tum canlilardan ustun gormeniz ve bu ustunlugun belli bir irk ve/veya dinle devam ettirilebilecegine inanisin ozunde,  olume karsi guclu olabilme duygusu yatar. Gercekte ise, insanin yaratilmasi,  aile ve irk taniminin otesinde bu tanimlari da icine alan etmenlerin ratsgelmesi sonucudur. Gunes, hava, su, ates, agaclar, kuslar bocekler bizi biz yapan ana etmenlerdir,  bireyselligi tanimlatan ailevi ve irksal bilesenler dahi bu ana etmenlerden olusur. Yani farkliligimiz yalancidir; Cinli, Afrikali, Avrupali, Hintli hepsi ayni bilesenlerden yapilmistir. Varolusunuzun gunese, havaya, suya, atese, ve en ilintisiz gordugunuz etmenlere bagli oldugunu algilayabildiginiz an hava kadar hafif, su kadar akiskan, gunes kadar isildiyan ve aydinlatan oldugunuzu ayird edebildiginizde bu gucun olumsuzlugunu kavrayabildiginizde olumu biteviyelik olarak gormeyip, olum korkusunu yenebilirsiniz. Farkliliklardan cok ayniligi gozlemlediginizde nefret yerini birlige birakir. Materyal dunyanin akilla yorumlanmasi, yani etrafimizdaki unsurlarin bizi olusturdugu bilinci, kendi bilincimizin de bu yaratilma dongusunun bir parcasi oldugu gercekligi olumsuz ruhu bulmamizi saglar. Sonuc olarak, O ne dogumdur ne de olum; ne iyiliktir ne de kotuluk. Dogum baslangic olmadigi gibi, olum de bitmislik degildir. Bireyselligin aynilitan kaynaklandigi bilinci, olum korkusunu torpuler ve olumun akilla dusunmenin onune gecmesini engeller. O'na ulasabilmek olumden korkmamayi ogrenmekle mumkundur.