Biz mechul gelecegimizin bizi gozeterek sekillenmesini
isteriz. Bunu da kendimizden farkli ve ustun bir varliga, bir guce, bir
enerjiye, veya tanri ya da tanrilara siginarak ifade ederiz.
Kimilerimiz "O"'na isim koyar, kitaplarini ve
secilmis mesihlerini icsellestirir, kimimiz ise ruhani bir dogaya inanir ama
sonucta kim ne yoldan giderse gitsin temelde tatmin edilmeye calisilan insanin
gelecek icin kaygilarini azaltmanin ic huzurudur. "O", en basit
tanimiyla, bizden olmayanin bizi korudugu fikrine inanmanin gonul
rahatligidir. Aslinda bu siginma icgudumuzun temel nedeni, dogumla sonu onceden
kesinlesmis biteviyelik duygusu, yani olumdur. Neticede olumlu varolus
bilinci bize "O"'na siginmayi yaptirimlar. "O",
bazilarimizca yuce varlik, evrensel ruh, pozitif enerji, Tanri,
Tanrilar, kutsal kitaplar gibi nitelendirilir. Insanlik tarihi bu ruhu ararken, bu ruhlara isimler koymak ve onlari mistiklestirmek yolunu secmistir. Temelde tarafsiz, zaman ve boyutlar ustu bir Tanri, ve onun icinden cikan iyilik ve kotuluk ikizi bu inanclarin temelini olusturmustur. Bu ruhlar farkli dinlerde farkli isimler almistir; Perslerde, Ahura Mazda ve Angra Mainyu iyilik ve kotuluk ikizini tanimlarken, Araplar icin dort guclu melek Cebrail, Mikail, Israfil ve Azrail materyal dunyanin isleyisini duzenlerler. Yahudiler icin Talmud ve Kabala'da en cok adi gecen melekler Uriel, Raziel, Metatron ve Laila'dir. Bunlar aydinlanmis varliklar olup, evrenin her tarafinda isiklar sacarlar ve evrenin isleyisini duzenlerler.
Bu farkli ifadelendirmeler genelde kisinin yetistigi
cografya, ailesi ve mensup oldugu irka bagli olarak degisebilir. Coklukla
Avrupali Katolik bir ailenin cocugu Katolik, Orta Dogu'lu Musluman bir
ailenin cocugu da Muslumanlikla buyur, yasar ve "O"'nu, kendi
yetistigi kimligiyle ifade etmeye calisir.
Insan olumlu yanlizligini ancak olumsuz bir varlikla
cozebilecegini kendiliginden cikarimsar. En kestirme cozum olumsuz bir
Tanri dusuncesidir. Olumlu bir hayatta olumsuz bir varliga siginmaktan daha
dogal ne olabilir ? Gormedigimize, duymadigimiza kanitsiz inanmaya ne kadar
dirensek de olumsuz bir guce inanmakta nedense hic zorluk cekmeyisimizin nedeni
ancak bu icsel zayifligi sorgulamadan kabullenmemizle aciklanabilir. Varolus
yolculugunun en kestirme cozumu olan olumsuz bir varliga nedensiz ve sualsiz
siginma naifligine zayiflik olarak bakmayip, blakis olumsuze siginmanin guclu
olmak oldugunu kendimize inandirmaya calisiriz hep. Bu kandirmacanin cikis
noktasi olan icsel siginma gudusu, olumu, yitiklik ve bitmislik olarak
gormekten kaynaklanmaktadir.
Oyleyse, torpulememiz gereken olum korkusudur, cunku olum
korkusu, akilla dusunmenin onune gecer. Dusunce gucunu istemsiz kaybedisimizin
nedeni olume olan tutsakligimizdir. Isa'dan sonraki donemde sekillenen gnostik
anlayis Tanriya yani "O"'na akil ve bilgiyle ulasilmasini savunur.
Bu yaklasim insani, materyal dunya ile "divine" yani ulu
kozmiklik arasina koyar. Insan materyal dunyadan uzaklasip ruhani ve evrensel
huzura ulasabildiginde "O"nu bulur. Yunus Emre ve Pir Sultan Abdal,
kendilerini "O"'nu bulmaya adamis Anadolu'nun gnostik kesisleriydi. Bu
arayis, yani olumsuz ruha yakinlasma, yine materyal dunyanin akilla yorumlanip,
algilanmasiyla mumkun olur. Bir kac ornek vererek aciklamak faydali olacaktir:
Insanin diger canlilardan ustun oldugu yanilgisi, bizim
sekillerin otesine gecmemizi engeller, dunyayi ve diger canlilari
algilama alistirmalarinda tarafsiz dusunmeye set ceker. Insanin bu boburlenisi
Darwin'in de dedigi gibi yercekimini alalade bulur ama aklin beynin salgiladigi
kimyasallardan ibaret oldugunu gormezden gelir. Halbuki dogada nesneler ve
canlilar cok farkli sekillerde bir biriyle konusurlar. Sadece kokulari
kullanarak anlasan ve insanin "kucumsedigi" bir cok canli turu
vardir. Hem bu iletisim sozcuklerin riyakarligini tasimadigi icin cok daha
etkili ve ustun bir anlasma seklidir. Kandirma, ve ihanet dogadaki anlasma
sekillerinde pek ender gorulur. Kendi kokunuzu degistiremezsiniz, kotu
niyetinizi maskeleyemez, yalan soyleyemezsiniz. Bu acidan bakinca belki de
onlar dusunce ve hislerini maskelemeye gerek duymayan insandan ustun varliklar
gibi gozukebilir. Bir kusun kanatlariyla ucabildiniz mi hic ? Onun beyaz
bulutlarin icinden gecerken hissettiklerini duyumsayabildiniz mi ? Doga bilimci
Eugene Marais karincalarin yasamini incelerken, bizim gibi konusmamalarina
ragmen tum bireylerin gorev ve sorumluluguyla sekillenmis, inanilmaz bir toplum
duzenine ve kolonilerin farkli adetlere sahip olduklarini kanitlamistir.
Ornekler bitmez, ancak esas olan insanin kendini dev aynasinda gorme
yanilsamasidir. Bu anlamsiz ustunluk sevdasi insanin olumsuzu arama misyonunda
buyuk yanilgilara dusmesine sebep olmustur.
Insani, herseyin ustunde gordugunuzde, evreni algilamada
ilk yanlisligi yapmis olursunuz. Daha da kotusu, kendi olagelisimizi, bu
borburlenme neticesinde dinsel ve irksal temellere oturturuz. Kendinizi tum
canlilardan ustun gormeniz ve bu ustunlugun belli bir irk ve/veya dinle devam
ettirilebilecegine inanisin ozunde, olume karsi guclu olabilme duygusu
yatar. Gercekte ise, insanin yaratilmasi, aile ve irk taniminin otesinde
bu tanimlari da icine alan etmenlerin ratsgelmesi sonucudur. Gunes, hava, su,
ates, agaclar, kuslar bocekler bizi biz yapan ana etmenlerdir,
bireyselligi tanimlatan ailevi ve irksal bilesenler dahi bu ana
etmenlerden olusur. Yani farkliligimiz yalancidir; Cinli, Afrikali, Avrupali,
Hintli hepsi ayni bilesenlerden yapilmistir. Varolusunuzun gunese, havaya,
suya, atese, ve en ilintisiz gordugunuz etmenlere bagli oldugunu
algilayabildiginiz an hava kadar hafif, su kadar akiskan, gunes kadar isildiyan
ve aydinlatan oldugunuzu ayird edebildiginizde bu gucun olumsuzlugunu
kavrayabildiginizde olumu biteviyelik olarak gormeyip, olum korkusunu
yenebilirsiniz. Farkliliklardan cok ayniligi gozlemlediginizde nefret yerini
birlige birakir. Materyal dunyanin akilla yorumlanmasi, yani etrafimizdaki unsurlarin bizi olusturdugu bilinci, kendi bilincimizin de bu yaratilma dongusunun bir parcasi oldugu gercekligi olumsuz ruhu bulmamizi saglar. Sonuc olarak, O ne dogumdur ne de olum; ne iyiliktir ne de kotuluk. Dogum baslangic olmadigi gibi, olum de bitmislik degildir. Bireyselligin aynilitan kaynaklandigi bilinci, olum korkusunu torpuler ve olumun akilla dusunmenin onune gecmesini engeller. O'na ulasabilmek olumden korkmamayi ogrenmekle mumkundur.
No comments:
Post a Comment